Malaanlatırgibianlat'ın yeni müdürü: Süleyman Şanstopu

Duygu yoksunu bloğumuzu kurtarsın diye Berkeley Üniversitesi'nde Posta Şiyirleri dersi vermekte olan pek değerli profosor(bu kelimeyi tek sesli harfle yazacaksın en güzeli oluyor) Süleyman Şanstopu'nu hiçbir masraftan kaçınma-yarak başımıza müdür yaptım. Hayırlı olsun. Belki böyle uzun cümeleler kurmama engel olur artık.

kahveli kedidili çorbası tarifi artı onsekiz = sıfır

tik tak
tik tak
tik tak
tısssssss...

(orta sınıf bir türk ailesinin evi, dekoru uzun uzun anlatmayacam sizin ev işte, sizin evi bir kez gördüm ben. hava karanlık sokaktan gelen köpek sesleriyle sahne aydınlanır, sahneye soldan uçarak girerim, sahne boş)

- ananıskiyllaaa uçuyom laaa, saatli bomba bombalı saat her nedersen işte patlamadı düşesim!
- asıl konuya gel korkut, düşesin olarak sana emrediyorum.
- süper uçuyorum düşesim hiç düşesim yok şu an!
- beni inkar mı ediyorsun korkut üneli!
- tamam kız tamam anlatıyorum.
- gel otur şöyle başımı düzüne koyayım sen anlat!
- olur valla. neydi hah, biz dokuz kardeşiz annem hasta babam bizi terketti ankara'ya gitti iki kadınlı bir çocukla çıkıyolarmış, fak badi olmuşlar.
- hadi ya neden?
- biz okumadık, ben sana diyorum dokuz kardeşiz diye de ezberden yani yoksa dokuza kadar say desen sayamam. babam da illallah etti gitti. ben hastayım zaten tiramisu yemem gerekiyo her gün yoksa elim ayaam titriyiveriyo bayılıp giddiyom allah seni inandırsın. o tiramisu denen gavur malını da sigorta karşılamıyo kedidili bisküvisi getiriyoz her hafta adana'dan anam hasta babam yetişemedi, gitmese bizi kesecekti gittiği iyi oldu cinnetindense.
- baban napıyo orda onun tahsili var mı?
- yok onun var ikiye kadar okumuş, ikiye kadar dediğim ikinci sınıf değil bildiğin iki rakamla 2 yani, acaba sayıları konuşurken rakamla mı söylüyoz yoksa yazıyla mı düşesim?
- orda napıyo baban dedim
- tekstil işine girmiş böyle iki santimlik bir mezurası varmış. onu da iki kez çevirebiliyomuş. böyle dört santimlik nevresimler perdeler araba çadırları falan yapıyormuş sonra toyzarasa girmiş dediler oyuncak elbibesi barbie giydirmece oyunu falan derken yapmış biraz pursaklara fabrika açacakmış araziyi almış da imar izni bekliyormuş zenginin parası fakirin çenesi demişler keh keh düşesim niye merak ettiniz.
- senin şu hastalığının kesin bir tedavisi yok mu?
- var düşesim, mükemmel tiramisuyu bulunca iyileşicekmişim ama daha olmadı annem yapıyo evde kadın saatlerce uğraşıyo ama olmuyo. hep kahveli kedidili çorbası oluyor amıniyiyim ay pardon küfürlü konuştum tek kelime ettim artı onsekiz yazmak lazım şimdi başlığa hay amınakoyim ya allah iki oldu. sustum peki.
- gel sarıl bana.
- oh yeah!

entarisi dım dım yar

kemal: iyi iş çıkardık arkadaşlar, eşyaları toparlayın, çıkışta içmeye...
emre: harbi iyi miydi abi?
kemal: oğlum sadece ben mi diyorum iyi diye; görmedin mi seyirciyi...
emre: gördüm de abi, ne bileyim, ben biraz zayıf kaldım, adam ilk perdeye "radyo tiyatrosu" filan dedi. hep benim yüzümden.
kemal: ulan topu topu bir kişi. ha, önemli bir şey ama biraz daha çalışacaksın demek ki. hem sen eşyalarını topladın mı?
emre: topladım abi hazırım. nereye gideceğiz?
kemal: şu göz kalemini de sil de akşam akşam belamızı bulmayalım.
emre: nereye gideceğiz? annemi arayıp söylemem gerekiyor.
kemal: o senden önce davrandı galiba.
emre: nasıl?
kemal: ulan, sana telefon veren de kabahat.
emre: ha, bi' saniye. yok abi, benim telefonum değil, bu sefer seninki çalıyor.
kemal: çok mu komik lan... e, biraz komik, evet; ama sen gene de gülme.
emre: açmayaca'n mı abi. kimmiş?
kemal: eski sevgilim.
emre: yağmur mu! siz ayrılmadınız mı on'la?
kemal: ayrıldık da. vardır bi' karın ağrısı.
emre: hadi iyisin, geceyi boş geçirmeyece'n.
kemal: şş, sus bakalım, dinleyelim... alo, yağmur?
"yağmur": kemal, ben özlemlere gitmek istiyorum.
kemal: git o zaman, canım.
"yağmur": ama ben seninle gitmek istiyorum.
kemal: canım, biz ayrıldık ama biliyorsun. hem şimdi...
"yağmur": biliyorum odtü'desin.
kemal:...
"yağmur": o kadar da sevmedin mi beni! çok güzel kız var mı oralarda?
kemal: sana ne!
"yağmur": gülme öyle, özledim seni. sarkmıyorsun di' mi kızlara?
kemal: yo', gayet de sarkıyorum... sevgili "eski" sevgilim benim.
"yağmur": öyle deme, üzülüyorum.
kemal: bitirmeyi benden çok isteyen sendin. bu nasıl bir cümle oldu lan böyle?
"yağmur": gelmeyecek misin?
kemal: neredesin sen bakayım? bu arada ne kadar içtin? daha doğrusu ne içtin sen. gerçi iki bardak bira da yeter ya sana.
"yağmur": ot.
kemal: oha!
"yağmur": kötü mü yapmışım. özledim seni. gel.
kemal: neredesin pekiyi, nereye geleyim.
"yağmur": kolej'deyim.
kemal: iyi ya işte, atla bir taksiye, 5 milyon tutmaz oradan. özlem öder paranı. ben de sonra geçerken uğrarım belki.
""yağmur": belki mi! sen beni hiç sevmedin.
kemal: arkadaş, o nasıl bir otmuş öyle; dilini peltek yapmış ama maşallah minval hep aynı.
"yağmur": doğru söyle, yeni kız var di' mi, hayatında?
kemal: olabilir... de bundan sana ne.
"yağmur": vardır tabii, boş kalmazsın sen.
kemal: yani?
"yağmur": yani'si var mı... özledim ben seni.
kemal: iyi, iyi neyse, ben gelirim, tam yerini söyle bir saate filan olurum orada.
"yağmur": bir saat çok. hem sen bir saat dersin, üç saate anca gelirsin.
kemal: gelmeyeyim o zaman.
"yağmur:"...
kemal: ama bak çok kötüysen polis molis alır. polis molis neyse de oralar tekin değildir şimdi. sen atla taksiye. ben özlem'i ararım, o alır seni. hatta, sen ara özlem'i, gelsin alsın seni.
"yağmur": ben seni istiyorum.
kemal: bu saatte seni isteyecek çok kişi var oralarda.
"yağmur": bir şey olmaz bana. sen gel.
kemal: iyi, demir köprünün oradaki taksi durağına geç. o abilerden zarar gelmez. orada bekle beni.
"yağmur": hemen gel ama...
kemal: aaa... hem ben de tam onu söylecektim, gecikirsem merak etme. dekorları filan toplayacağız.
"yağmur": oyun nasıldı?
kemal: gerçekten merak ediyor musun!
"yağmur": ...
kemal: ha, şöyle. tamam ben kapatıyorum şimdi. tamam mı?
"yağmur": tamam. seni seviyorum.
kemal: bu konuyu sonra konuşsak... ben ne döndüğünü tahmin ediyorum ama neyse gelince konuşuruz.
"yağmur": ne demek istiyorsun!?
kemal: hadi canım, konuşmaya devam edersek ben çok gecikece'm. hadi canım, hadi bakayım. bir saat sonra... dur: nerede?
"yağmur": köprünün ayağında.
kemal: hangi köprü?
"yağmur": demir köprü.
kemal: aferin. görüşürüz.
"yağmur": hoşçakal.
emre: kapattı mı?
kemal: kapattı, ne yapaca'n?
emre: yok bir şey abi, ne olsun.
kemal: sıratma lan.
serhan: eski sevgili iyidir, kemo, hadi iyisin.
kemal: la, bi' siktirin gidin.
serhan: ne var abicim, şu gece benim eski sevgilim arasa durmazdım.
kemal: onun derdi başka.
emre: neymiş abi?
serhan: ne olursa olsun seks var mı abi sen onu söyle.
kemal: var amına koyyim, var.
tuğba: yağmurla mı?
kemal: hayda sen nereden çıktın. pardon, bu arada canım, canımı sıktılar.
tuğba: gözde ne olacak?
kemal: gözde'yle daha tanışmadım bile.
tuğba: valla' çok uzun sürmez tanışmanız.
serhan: kız hazır abicim.
kemal: öyle mi lan. ama yağmur sarhoş olmuş. daha doğrusu ot çekmiş. iki birayla zom olur bu. şimdi söz de verdik.
serhan: ha, riske girmeyeyim diyorsun?
kemal: he, amına... hadi bu serhan iti gülüyor, sen de mi emre?
emre: adam haklı abi.
kemal: şş, bakın ben bunu eve bırakırım, sonra yanınıza gelirim, gittiğiniz yerden arayın, er geç gelirim ben.
tuğba: ha, ha, biliriz biz o geç gelmeyi.
serhan: sen gelmezsin abicim. anlatma bize şimdi.
kemal: siz gene de bir arayın, tamam mı?
tuğba. tamam, tamam, ben ararım.
kemal: hah, şöyle... bizim teknik sorumluları da çağırın, gelirlerse gelsin onlar da içmeye.
serhan: yok abi biz onlara rakı sözü verdik. bugün dinleneceklermiş.
kemal: iyi, hadi bana eyvallah.
emre: beline kuvvet abi.
serhan: vallaha ben demedim.
kemal: ulan! neyse... haksız da sayılmaz velet...

bir saat sonra...

kemal: n'aber? hayda... ha, yarım saat geciktim diye. anca geldim ya. bak gene başlayacaksak..? abi, bizi seyran'a kadar atabilece'n mi?
taksici: olur, atla. bu bayan, senin sevgilin mi?
kemal: gündüz açarsın di' mi abi?
taksici: mesafe kısa... ama sen tanıdıksın.
kemal: olsa gündüz açtırır mıyım abi...
taksici:...
kemal: sağol abi.
taksici: yenge ağlayıp...
kemal: incesu'dan girsek daha iyi olurdu abi.
taksici: buradan gireyim o zaman. bu saatte polis molis olmaz.
kemal: nasıl gidiyor işler abi?
taksici: çok şükür, abi, geçinip gidiyo'z. gececiyim ben.
kemal: biliyorum abi.
taksici: he, işte, bilirsin; ama sarhoş adam bile "gündüz" diye tutturur. ne anladım ben bu işten. kaldıracaklarmış.
kemal: gece tarifesini?
taksici: evet, iki kuruş kazanıy'oz, onu da elimizden alacak hükümet. bunların başı hep o...
kemal: buradan sağa dönelim abi.
taksici: buradan mı? yenge sızdı mı?
kemal: kuzenim abi, biraz içmiş herhalde... evin anahtarını unutmuş.
yağmur: kuzen mi!
taksici: tanıdık anahtarcı var, arayalım istersen.
kemal: yok abi, ben de vardı yedeği. bunun huyudur.
yağmur: bu mu; sen bana "bu" mu dedin?
kemal: tamam, kuzen; onları sonra konuşuruz. müsait bi' yerde.
taksici: burası uygun mu?
kemal: olur abi... ne kadar tuttu?
taksici: dört buçuk milyon...
kemal: sağol abi; üstü kalsın.
taksici: eyvallah.
kemal: hayırlı işler abi.
taksici: sana da hayırlı işler abi.
kemal: ...
taksici: daha sert kapatırsan abi... biraz daha sert vur.
kemal: ...
yağmur: ne dedi o?
kemal: yok bi' şey, zevzek zevzek konuşuyo' işte.
yağmur: kaba adam...
kemal: biraz sessiz ol; apart...
yağmur: ama iyi söyledi.
kemal: kaç tane içtin bakayım, sen?
yağmur: vurmaycak mısın yani?
kemal: sussana biraz kızım.
yağmur: ne var, özledim seni. sen de özledin mi beni?
kemal: ...
yağmur: git o zaman, ben giderim tek başıma.
kemal: iyi, peki', hadi görüşürüz. yukarı çıkınca balkondan bir el et; tamam mı?
yağmur: dur, nereye gidiyo'sun?
kemal: git, dedin ya.
yağmur: canına minnet tabii... git git orospuların bekler seni.
kemal: hadi eyvallah...
yağmur: kızdın mı?
kemal: kapının önünde öpmesen olmaz mı?
yağmur: iyi, tamam, ama sen de geliyorsun.
kemal: dur, zile basma; cenk uyuyormuş. "çaldırın, ben açarım," dedi özlem... alo özlem, biz geldik canım.
"özlem": tamam canım, açıyorum.
yağmur: n'aber canım?
özlem: iyiyim... geçin bakalım içeri... ben de b... hoca'nın ödevini yazıyordum. yatağınızı serdim. çarşaflar yeni.
kemal: sağol canım, ne gerek vardı.
özlem: kahve yapayım mı size.... kendime de koyaca'm.
kemal: sen otur, biz yaparız.
yağmur: hı, biz yaparız.
kemal: otur sen şöyle... ben yaparım.
yağmur: yok ben de gelece'm.
kemal: iyi gel o zaman amına... tövbe tövbe.
yağmur: yapacak mısın?
kemal: kızım sana ot içireni bir yakalasam... ha, yeri gelmişken... özlem ketıl nerede?
özlem: pardon masada unutmuşum.
kemal: şekersiz içiyordun di mi sen?
özlem: evet...
yağmur: ya ben, ya ben?
kemal: yağmur, alçak sesle konuş, cenk uyanacak.
yağmur: bir daha söyle...
kemal: alçak sesle konuş, dedim.
yağmur: onu değil; başta söylediğini...
kemal: ...
yağmur: söylemezsen avazım çıktığı kadar bağırırım.
kemal: ...
yağmur: bir, iki...
kemal: tamam ulan: yağmur.
yağmur: düzgün söyle.
kemal: yağmur.
yağmur: "cu'm" da demiştin.
kemal: yağmurcuğum.
yağmur: bayılıyorum... çok özlemişim seni.
kemal. şimdi de ağlayacak mısın?
yağmur: na'p'ıyım, seviyorum seni...
kemal: bunu o elemanın evine giderken düşünecektin.
yağmur: kimin evine?
kemal: selim'de değil miydin?
yağmur: kıskandın mı?
kemal: pek kıskandım diyemeyeceğim... hayırlısıyla bir sevişeymiş'iniz.
yağmur: ama ben seni seviyorum.
kemal: ne zaman anladın bunu: eleman sana abanınca mı!
yağmur: nereden biliyorsun bunları...
kemal: biz birlikteyken bile adam sana hastaydı.
yağmur: fark etmiş miydin?
kemal: en az senin fark ettiğin kadar..
yağmur: gerisini de bil o zaman.
kemal: yattınız mı bari?
yağmur: asla, onunla yatar mıyım ben hiç?
kemal: valla' bence oraya o niyetle gitmişsin ama...
yağmur: tam öyle sayılmaz... ders için...
kemal: tamam ders için olsun. adamın sana zaafı olduğunu biliyordun?
yağmur: ...
kemal: sırada bekliyordu yani... ben kızmam ribauntçuya... durumu anlatıyorum sadece...
yağmur: kıskandın sen onu.
kemal: aslına bakarsan kıskanmadım. yatsanız daha mutlu bile olurdum.
özlem: siz ne konuşuyorsunuz öyle fısır fısır, kahvelerin brezilya'dan geleceğini tahmin etmiştim.
kemal: pardon canım.
özlem: tamam, tamam ben aldım. ben hemen geçiyorum salona. çifte kumrular sizi.
yağmur: duydun mu ne dedi?
kemal: duydum. sen daha önce aradın yani özlem'i?
yağmur: evet, aradım: ne olacak?
kemal: eşeğin ziki olacak.
yağmur: ben seninkini istiyorum.
kemal: ot bayağı yaramış sana... neyse ne diyordum.
yağmur: burası çok soğuk; kahveleri alıp odamıza geçelim.
kemal: iyi öyle olsun.
yağmur: canım, biz odaya geçiyoruz, sana iyi geceler.
kemal: iyi geceler, canım. seni de böyle gece gece rahatsız ettik ama...
özlem: ne önemi var canım. görüyo'sun zaten. siz keyfinize bakın.
kemal: pekiyi canım. kolay gelsin.
yağmur: kemal, gelmiyor musun?
kemal: geliyorum canım, geliyorum.
....
kemal: hemen yatağa uzanmışsın. biraz konuşsaydık.
yağmur: ne konuşacağız şimdi. sen de uzan şöyle yanıma. kapıyı iyice kapadın mı?
kemal: ne oldu, ayıldın herhalde: utanmaya başladın yeniden?
yağmur:ne var canım şuraya uzansan... uzan öyle konuşalım. hem ben yatmadım diyorum selim'le...
kemal: yatsan ne olacak kızım. sevgilim değilsin bir şey değilsin.
yağmur: o yatmak istedi, ben izin vermedim. yanaştı ama çok istedi - kıskandın mı?
kemal: hayır, eğer şu anda burada olmasam ben de başka birinin evinde olmayı düşünüyordum. ikimiz de yalnız insanlarız.
yağmur: ben sensiz yapamıyorum ama kemal!
kemal: bensiz yapamadığın için mi gittin elin evine?
yağmur: ne yapayım, beni terk ettin sen?
kemal: ben mi terk ettim! birlikte karar vermedik mi? sen demedin mi "bu böyle gitmez: hayatına bir çekidüzen ver, işe gir", filan diyen sen değil miydin?
yağmur: halt etmişim. ben sensiz mutsuzum kemal.
kemal: ne zamandan beri?
yağmur: selim'in beni öpmeye çalıştığuı andan beri.
kemal: ha, şöyle: dökül bakalım.
yağmur: ne varmış, dökülmeyecek! evet, ona gittim, seni unutamıyordum, unutmam gerekiyordu ama. ama yapamadım. sen aklıma geldin.
kemal: öpüşürken mi?
yağmur: öyle olsa burada olmazdık.
kemal: büyük başarı...
yağmur: ısrar etti, ben karşı koydum. kaçtım. kafam güzel diye ona veririm sandı. biraz daha zorladı.
kemal: ben de olsam zorlardım. hatun eve gelmiş, otu takılmış, başbaşayız... öpme mesafesinde de bulunduğumuza göre işler o reddeye gelmiş demek ki...
yağmur: ama ben kaçtım.
kemal: bence ayıp etmişsin.
yağmur: kırıyorsun beni.
kemal: sen de yordun beni ama.
yağmur: ben'le sevişmeycek misin?
kemal: sevişirsek yeniden sevgili mi olmuş olacağız?
yağmur: olmaz mıyız?
kemal: o zaman sevişmeyelim.
yağmur: bi' saniye...mmmh...
kemal: yavaş!
yağmur: sen şarap mı içtin?
kemal: bravo: bir saat sonra büyük keşif.
yağmur: ama çok güzel olmuş ağzın.
kemal: öpmez misin!
yağmur: öperim.
kemal: soru değildi.
yağmur: sen gey mi oldun yoksa?
kemal: al bak işte, hepiniz aynısınız - zorla dedirttin. ben bunu yer miyim?
yağmur: yemez misin?
kemal: helal olsun valla'... mmmh... iner misin üstümden!
yağmur: tamam, ben alta geçeyim.
kemal: hayda...
yağmur: dur gıpraşma: benim olacaksın.
kemal: iyi, anasını sat'ıyım.
...
kemal: dur, biraz, telefonum çalıyor... nerede bu telefon?
yağmur: al, tuğba'cığın arıyor.
kemal: alo... canım... iyiyiz, iyiyiz... ha, evet, yağmur'layız... konuşuyorduk... yeni girdik içeri; ondandır... tamam yav, dediğin gibi işte...
yağmur: "sevişiyor musunuz" dedi: di' mi?
kemal: yok bir şey canım... dışarıdan geldi ses. nerdesiniz siz?... yok, yok; gelirim her'alde... siz takılın hele... evet, aslında....öyle gibi görünüyor... tamam, ben ararım sizi... çocuklara selam söyle... eyvallah... dur, bi' rahat dur canım. iki dak'ka konuşturmadın şurada.
yağmur: her şeyini özlemişim.
kemal: yavaş biraz, hah böyle iyi. dur bakayım: hah, kapatmışım. yavaş, yavaş kızım; koparaca'n.
yağmur: yerim bile ben onu.
kemal: iyi canım, ye o zaman. ikimiz de kurtuluruz. agh! tö'be, tö'bee! yağmur...
yağmur: bir daha söyle..
kemal: tamam, söylerim - sen devam et - ...
yağmur: emredersiniz sahip.
kemal: hayda?
yağmur: yatakta feministliğin bir sınırı var.
kemal: iyi. şimdi senin kafan güzel ya - cevap verme sen, çalışmaya devam et - ben altı ay sonra askere gidece'm. biz büyük ihtimalle bu geceden sonra gene kavga niza devam ederiz ilişkiye. ama sen o gün gelince "seni bekleyeceğim" diyeceksin, ben sana diyeceğim ki 'beni bekleme', ha, yok, biliyorum,inanıyorum, harbiden beklersin. yeter ki sevgilin olayım. yeter ki o boşluk dolsun. şu anda artık çok az şeyi anlayabiliyorsun - çoğunu hatırlamayacaksın bu gecenin - ama sana neden beni bekleme dediğimi hiçbir zaman anlayamayacaksın.
emin ol, ben de askerde - son yattığım kadın sen olsan da - belki de bu yüzden seni en fazla bir kez düşüneceğim. o zaman, şimdi seninle niye sevişiyorum diyeceksin? ... ama diyemiyorsun. o da benim sana olan şu kadarcık zaafım olsun. seni suçlamıyorum. ama bil ki ben uzun sürecek o erken mahşer döneminde yalnız kalmaktan çok hoşnut olacağım. mahşer dönemi nasıl bir benzetme lan?! emin ol; 31 bile çekmeyceğim. neyse bu kadarı yeter. neyi anlamayacağını anladın mı?
yağmur: anladım.
kemal: eminim anlamışsındır! o, çarşaf da buz gibi olmuş. gıpraşma, benim olacaksın.